Selahaddin Eyyubi’nin babası kimdir? – Haberler

Selahaddin Eyyubi’nin babası kimdir? – Haberler
Yayınlama: 13.11.2023
9
A+
A-


Selahaddin Eyyubi Musul Atabegi İmâdüddin Zengî ile dostluk kurmuş olan Eyyûb, onun iradesi üzerine Selâhaddin’in doğduğu yıl aşiretiyle birlikte Tikrît’ten ayrılarak Musul’a gitti ve Zengî’nin hizmetine girdi. Zengî 534’te (1139) Ba’lebek’i zaptedince Eyyûb’u bu önemli sınır şehrine vali tayin etti. Kardeşi Esedüddin Şîrkûh el-Mansûr ise Zengî’nin kumandanlarının bulunmasına katıldı. Peki, Selahaddin Eyyubi’nin babası kimdir?

SELAHADDİN EYYUBİ BABASI KİMDİR?

İmâdüddin Zengî ölünce oğlu Nûreddin Mahmud, Halep ve çevresinin hükümdarı oldu (541/1146), Şîrkûh da onun en yakın kumandanı haline geldi. Necmeddin Eyyûb bu dönemde Dımaşk Atabegliği’ne (Tuğteginliler) bağlanmak zorunda kaldı. İki kardeş, Nûreddin’in Haçlılar’la mücadelesinde ve onun Dımaşk’ı ele geçirmesinde önemli bir rol oynadı. Nûreddin, Şîrkûh’u ordu kumandanlığına, Eyyûb’u Dımaşk valiliğine tayin etti. Böyle bir ortam içinde şehzade gibi yetişen ve iyi bir eğitim gören Selâhaddin genç yaşlarında Haçlılar’a karşı yapılan seferlere katıldı ve Dımaşk şahneliğine kadar yükseldi.

558 (1163) yılında iktidardan uzaklaştırılan Fâtımî Veziri Şâver b. Mücîr’in yardım istemek için Dımaşk’a gelmesi Nûreddin’e Mısır işlerine müdahale yolu açtı. Bu sırada Mısır’daki Fâtımî Devleti krizi içindeydi. Fâtımî halifeleri bilgilerini kaybettiklerinden ülke padişah unvanı alan vezirler tarafından yönetiliyor ve iktidar sık ??sık değiştiriliyordu. Bu nedenle hem Haçlılar hem Nûreddin’in gözünü Mısır üzerine dikmişti. Mısır’ı ele geçiren tarafın diğer noktalarını karşılayan bir ayrıcalık sağlamaktı. Amcası Şîrkûh’un kumandasında 559 (1164), 562 ve 564 (1169) yıllarında Mısır’a yapılan seferlere katılan Selâhaddin usta bir kumandan ve devlet adamı olarak sivrildi. Daha önceki iki yılda Şâver’in sözünde durmaması sebebi Dımaşk’a dönmek zorunda kalan Şîrkûh 564’te üçüncü kez emrindeki kuvvetlerle Kahire’ye girdi. Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh bu sırada öldürülen Şâver’in yerine Şîrkûh’u vezir tayin etti. Şîrkûh’un partilerinin büyük bir kısmı Oğuzlar’dan yer aldı. Böylece Mısır’da Türk hâkimiyeti devri başladı. Şîrkûh iki ay sonra ölünce Halife Âdıd, kumandanların baskısıyla onun yerine yeğeni Selâhaddin’i “el-Melikü’n-Nâsır” unvanıyla vezir tayin etti (25 Cemâziyelâhir 564 / 26 Mart 1169). Amcasının ölümünün ardından Nûreddin Mahmud Zengî’nin Mısır’daki insanı kumandanı olan Selâhaddin aynı zamanda Fâtımî halifesinin veziri olarak bu iki önemli görevi üstlendi. Selâhaddin, daha sonra Nûreddin Mahmud Zengî’ye danışarak onun nâibi sıfatıyla Mısır’ı ve Mısır’a bağlı yerleri müstakil bir hükümdar gibi yönetmeye başladı.

Selâhaddin Mısır’a hakimiyet boyunca kendisine ve Türkler’e karşı direnen Fâtımî çevreleriyle, onları destekleyen Haçlılar ve Bizanslılar’la mücadeleye girişti. Sarayağası Cevher’in hükümdarlıklarındaki Fâtımî muhalifleri Selâhaddin’i iktidardan korumak için Haçlılar’la temasa geçtiler. Bunu öğrenen Selâhaddin Cevher’i ortadan kaldırdı. Cevher’in hastaneye başvurması üzerine Fâtımî taraftarları isyan ettiler (Ağustos 1169). Selâhaddin bu isyanı kısa sürede bastırdı. Ayrıca Haçlılar ve Bizanslılar Dimyat’ı kuşattılarsa da Selâhaddin’in karşısında başarıya ulaşabilecekler. Mısır’a tam anlamıyla hakim olan Selâhaddin orduyu yeniden örgütledi. Sünnî medreseleri ve yeni kurumlar açıldı. Fâtımî bürokrasisini tam olarak açıkladı. Nihayet Nûreddin Zengî’den gelen emir üzerine 567’de (1171) Fâtımî hilâfetine son verdi.

566 (1170), 567 ve 568 (1173) yıllarında Selâhaddin, Kudüs Haçlı Krallığı’na karşı seferlere çıktı. Eyle’yi (Elath, Ailat) zaptetti, iki kez Kerek sefer yaptı. 568’de ağabeyi Turan Şah’ın kumandasında önce Nûbe’ye, ardından Hicaz ve Yemen’e seferler düzenlendi. Nûbe seferi geçici bir istilâ oldu, ancak Yemen ve Hicaz seferi kalıcı sonuçlar verdi, bu bölgelerin yönetimi birer eyalet haline geldi. Aynı yıl Şerefeddin Karakuş kumandasında Berka’ya sefer yapıldı. Berka ve Trablusgarp seferleri daha sonraki yıllarda devam etti. Libya ile Tunus’un bir kısmı Selâhaddin’e bağlandı. Libya’daki hakimiyet 609 (1212) yılında Şerefeddin Karakuş’un Veddan’da iyileşmesiyle son buldu.

Nûreddin Mahmud Zengî ölünce (569/1174) yerine bir yaşındaki oğlu el-Melikü’s-Sâlih İsmâil geçti. Selâhaddin, el-Melikü’s-Sâlih’e bağlı kaldı ve onun adına hutbe okuttu, para bastırdı. el-Melikü’s-Sâlih devleti idaresi sonsuza dek uzanan devlet yollarını yürütecek bir nâib veya atabege ihtiyacı vardı. Bu işe en lâyık kişi olan Selâhaddin’in Mısır’da başarılını fırsat bilen Nûreddin’in kumandanları Haclı tehlikene rağmen el-Melikü’s-Sâlih’in atabegliğini ele geçirmek için mücadeleye giriştiler. Nihayet Musul ve Halep’teki kumandanların ittifakıyla Musul’dan Halep’e gelen Sâdeddin Gümüştegin, el-Melikü’s-Sâlih’in atabegi oldu ve onu Dımaşk’tan alıp Halep’e götürdü. Sâdeddin Gümüştegin ve taraftarları çekinen Şemseddin b. Mukaddem’in emrindeki kumandanlar Selâhaddin’i Dımaşk’a davet ettiler. Bu sırada Yukarı Mısır’da ortaya çıkan Kenzüddevle isyanı ve Normanlar’ın İskenderiye çıkartması ile meşgul olan Selâhaddin, isyanı bastırıp Norman’ın yenilgiye uğratılmasından sonra Dımaşk’a gitmek için hazırlık yaptı. 13 Rebîülevvel 570’te (12 Ekim 1174) 700 süvarinin başında Kahire’den Dımaşk’a hareket eden Selâhaddin’in başlıca iki hedefi vardı: Nûreddin’in kullandığı dağılmasını engellemek, Haçlılar’ın elinde olan Kudüs’ü ve diğer toprakları kurtarmak. Selâhaddin Dımaşk’ta taraftarlarınca coşkuyla karşılandı. Busrâ ve Havran da kendisine katıldı. Ardından Ba’lebek, Humus, Hamas şehirlerini de hakimiyeti” başlığıyla aldı. Halep-Musul ittifakı Haçlılar’ın ve Haşhaşîler’in (Haşîşiyye) desteğiyle ona karşı direnişe geçti. Selâhaddin, Musul-Halep kuvvetlerini 570 ve 571’de (1176) yenilgiye uğrattı, Halep’in çevresinde bazı kaleleri aldı. kendiyle dost geçinmesi koşullarıyla Halep ve civarındaki birkaç önemli kaleyi el-Melikü’s-Sâlih İsmâil’e bıraktı. Bu arada sultanlığı Abbâsî halifesi tarafından tanındı, Suriye ve Mısır’daki hakimiyeti onaylandı.

Selâhaddin, Ağustos 1176’da Halep-Musul kuvvetleriyle anlaştıktan sonra Haşhaşîler’in merkezi Masyâf (Mısyâb, Mısyâf) Kalesi’ni kuşatıp topraklarını yağmaladı. Haşhaşîler bu olaydan sonra ona iyi geçinmeye sözler verdiler ve bir daha Selâhaddin’le Haşhaşîler arasında olay gerçekleşemeyecek. O da Haçlılar’la uğraşmaya imkan buldu. Bu arada Musul Atabegi II. Seyfeddin Gazi öldü, yerine kardeşi İzzeddin Mes’ûd b. Mevdûd geçti (576/1180). Ardından Halep’teki el-Melikü’s-Sâlih de öldü. Selâhaddin, 577 (1181) yılında yapılan antlaşma ile Halep’i kaydıhayat şartıyla el-Melikü’s-Sâlih’e bırakmıştı. el-Melikü’s-Sâlih ölünce Halep’in Selâhaddin’in hakimiyetine girmek gerekiyordu. el-Melikü’s-Sâlih’in vefatı sırasında Selâhaddin’in Mısır’da daha iyi bilen Musul Atabegi İzzeddin Mes’ûd’un Halep’in idaresine el koyması iki taraf arasında ihtilâfı yeniden alevlendirdi ve Selâhaddin’in Suriye’deki hakimiyeti tehdidi üzerinden girdi. Bunun üzerine Selâhaddin Haziran 1182’de Kahire’den Suriye’ye hareket etti. Halep yakınına geldiğinde Musul Atabegi İzzeddin Mes’ûd ile ihtilâfa düşen Harran hâkimi Muzafferüddin Kökböri gelip onu Musul’a karşı sefer yapmaya teşvik etti. Selâhaddin Fırat’ın doğusuna geçti; Urfa, Harran, Rakka, Habur, Re’sül’ayn, Dârâ, Nusaybin gibi el-Cezîre bölgesi şehirlerini ele geçirdi. Musul’u kuşattıysa da şehrin müstahkem olması nedeniyle, ayrıca halifenin ricası ile bir süre sonra kuşatmayı kaldırdı. Bu arada Musul’a bağlı önemli bir merkez olan Sincar’ı aldı ve kışı geçirmek üzere Harran’a çekildi. Bu sırada Musullular ve müttefikleri ile tanışmak için Mardin’de Harzem’de toplandılar, ancak Selâhaddin’in gelmesite öğrenen müttefikler dağılmak zorunda kaldı.

el-Cezîre doğduğu sırada Hısnıkeyfâ Artuklu Emîri Nûreddin Muhammed b. Karaarslan, Selâhaddin’e katılmış ve ondan Âmid’i (Diyarbekir) alıp kendisine vermesini istemiş, Selâhaddin de bu konuda ona söz vermiştir. Harzem’e gelindiğinde Abbâsî halifesinin bu yayılımına ulaştı. Halifeden onay çıktıktan sonra hemen Âmid üzerine yürüdü ve şehri ele geçirip Nûreddin Muhammed’e verdi (579/1183). Ardından Halep’e hareket etti. Tell Hâlid ve Ayıntab’ı alarak Halep’i kuşattı. Şehrin bu sıradaki sahibi II. İmâdüddin Zengî bir süre direndikten sonra onunla anlaşmaya karar verdi. Sincar, Habur, Nusaybin, Serûc şehirleri karşılığında Halep’i Selâhaddin’e bıraktı ve ona tâbi olmayı kabul etti (17 Safer 579 / 11 Haziran 1183). Sultan, Halep’i ele geçirerek muhaliflerini etkisiz hale getirdiği gibi büyük bir kitap okunmasını sağladı ve Kudüs yolu ona ulaştı. Bu nedenle Halep’in Selâhaddin’in eline geçen Haçlılar’ı telâşlandırdı. İbnü’l-Esîr bu olayın önemini vurgulamış, Selâhaddin de bu şehirde ele geçirdiğinde sevinmişti başka hiçbir yerde duymadığını ifade etmişti. 579 (1183-84) yılını iç düzenlemeler ve Haçlılar’la uğraşarak yürüten Selâhaddin 581’de (1185) başlayan ikinci doğuş Erbil ve Meyyâfârikin gibi önemli yerlerine topraklarına kattı. Musul Atabegleri (Zengîler) onun hâkimiyetini tanıdı.

Selâhaddin bir yandan devleti dağılmaktan kurtarmak, Ortadoğu’da İslâm birliğini sağlamak için uğraşırken bir yandan da Haçlılar’la mücadele etmek zorunda kaldı. Onun bu dönemde Haçlılar’a karşı ilk önemli seferi 20 Cemâziyelevvel – 15 Cemâziyelâhir 573 (14 Kasım – 9 Aralık 1177) abonesi arasında gerçekleştirilen Gazze-Askalân seferidir. Sultan, Mısır’dan yapılan bu sefer sırasında düşmanın direncinin az olduğu hemen Remle’ye doğru perspektifteydi. Bu esnada Kral IV. Baudouin ile Renauld de Châtillon’un hükümdarlığındaki krallığının güçlerinin baskınına uğradı. Başta yeğeni el-Melikü’l-Muzaffer Takıyyüddin Ömer olmak üzere yanındaki askerin kahramanca müdafaası sayesinde savaşarak geri çekilebildi. Bu arada Haçlılar, Flandre Kontu Philippe d’Alsace’nin kumandasında Hama’yı kuşattılar. Kuşatma Seyfeddin Ali b. Meştûb tarafından püskürtüldü. Selâhaddin, Remle yenilgisinin yaralarını iki ay gibi kısa bir zamanda sarıp Kahire’den Dımaşk’a hareket etti. Harim’i kuşatan Haçlılar onun gelmesi üzerine geri çekildiler. Sultan Dımaşk’a şehirde nâib bıraktığı ağabeyi Turan Şah’ın zevk ve eğlence ile birlikte yaşadığı bölgede onu azletti. Bunun üzerine Turan Şah, ondan Şemseddin b. Mukaddem’in elindeki Ba’lebek’i kendisine vermesini istedi. Selâhaddin bir süre Ba’lebek’ten vazgeçmeyen Şemseddin b. Mukaddem’le mücadele etti. Ba’lebek’ten memnun kalan Turan Şah, sonunda İskenderiye’ye atandı ve kısa bir süre sonra orada öldü.

Haçlılar, Remle’deki başarılarından istifadeyle Dımaşk yolunda hakim bir noktadaki Beytülahzân denilen yerde müstahkem bir kale inşa etmişlerdi. Selâhaddin bu kalenin performansını engellemeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Kalenin inşaatı bittiği yerlerde Haçlılar’a karşı sıra akına çıkan yeni Dımaşk valisi ve sultanın yeğeni Ferruhşah, Aynülcer mevkiinde Kudüs Kralı IV. Baudouin ve Onfroi de Toron’un kumandasında bir Frenk birliğine rastladı. Yapılan şiddetli savaşta Onfroi ağır yaralandı ve ardından öldü, kral canını zor kurtardı. Bu başarıdan sonra Mısır’dan takviye birlikleri alarak Beytülahzân Kalesi üzerine bir akın yapmaya karar veren Selâhaddin 8 Zilhicce 574’te (17 Mayıs 1179) Banyas yakınlarında ordugâh kurdu. Kıtlık nedeniyle zor durumda olan Türkmenler’i yanına çağırıp Ferruhşah’ın himayesinde düşman topraklarına akına gönderildi. Bu akınlardan birinde Ferruhşah, Merciuyûn mevkiinde Kral IV. Baudouin kumandasındaki Haçlı şövalyelerinin saldırılarına rağmen Selâhaddin’in yardımının gelmesiyle Haçlılar ağır bir mağlubiyete uğradı. Ardından padişah Beytülahzân Kalesi’ni kuşattı. 19 Rebîülevvel 575 (24 Ağustos 1179) tarihinde burada ele geçirildi ve Haçlılar barışmak istediler.

Selâhaddin’in 578 (1182) ve 581 (1185) yıllarında Musul, Halep üzerine yaptığı seferler sırasında Haçlılar Suriye topraklarına saldırdılar. 1182 yılı boyunca Kerek hâkimi Renauld de Châtillon, Eyle Kalesi’ni ele geçirdi, Kızıldeniz’e gemiler göndererek deniz ticaretini ve limanları tehlikeye soktu. Selâhaddin’in Mısır nâibi olan kardeşi el-Melikü’l-Âdil, Kızıldeniz’e Hüsâmeddin Lü’lü’ kumandasında bir filo yollayıp bu tehlikeyi ortadan kaldırdı. 1182’de Beyrut’u kuşatan Selâhaddin 1183’te Beysan seferine çıktı. 1183 ve 1184 yıllarında iki defa Kerek’i kuşattı. Haçlı orduyla bir meydan savaşı seçeneklerini sundu, ancak buna fırsat bulamadı.

581’de (1185) Musul ile ihtilafı hallederek ordusunu daha da güçlendiren Selâhaddin aradığı fırsatı 583 (1187) sonra yakalayabildi. Bu arada Kudüs Kralı IV. Baudouin öldü, yerine küçük yaştaki oğlu V. Baudouin geçmişi ve Trablus Kontu III. Raimond kral nâibi olmuştu. V. Baudouin’in doğumundan bir süre sonra Guy de Lusignan ile evlendi ve Guy kral seçildi. Guy de Lusignan’ın kral olmasına kızan III. Raimond, Selâhaddin ile ittifak yapma şekillerini birleştirmeye başladı. Bu sırada Kerek-Şevbek bölgesi hâkimi Renauld de Châtillon, geçitlerden geçen zengin bir Müslüman kervanını aradaki anlaşmaya rağmen yağmalayıp mallarına el koydu, yolcuları esir aldı. Selâhaddin malların ve esirlerin iadesini istedi, ancak hem kral hem de Renaud bunu reddettiler. Bunun üzerine sultan 583’te (1187) Kerek’e karşı büyük bir sefere çıkma karar verdi. Dımaşk’ın evinde Re’sülmâ denilen yerde oğlu el-Melikü’l-Efdal’i askerlerin başında bıraktıktan sonra hassa birliğiyle ilerleyip Kerek topraklarını yağmaladı. Bu arada el-Melikü’l-Efdal, çevreden gelen askerlerden oluşturulan seçkin bir birlik Muzafferüddin Kökböri’nin kumandasında akına gönderildi. Bu birlik Franklar’ın öncülüğünü ağır yenilgiye uğrattı. Selâhaddin bunu öğrenince Taberiye gölünün gittiği ki Aşterâ’ya döndü. Mısır’dan gelen askerlerle el-Melikü’l-Efdal’in yanında toplanan askerler birleşti, böylece 12.000 süvari toplanmış oldu. Üstelik Selâhaddin, Hittîn olarak adlandırılan yerde Haçlılar’la yaptığı meydan savaşında büyük bir zafer kazandı (24-25 Rebîülâhir 583 / 3-4 Temmuz 1187). Haclı ordusu imha edildi, bir kısmı esir alındı. Eserler arasında Kral Guy de Lusignan ve Renauld de Châtillon da vardı (bk. HİTTÎN SAVAŞI).

Selâhaddin bu zaferden sonra hızlı bir fetih hareketine girişti. Filistin’de Akkâ, Taberiye, Aşkalân, Nablus, Remle, Gazze dahil birçok kaleyi ele geçirdi. Birkaç hafta içinde büyüklü küçüklü elli iki şehir fethedilmiş, sıra Kudüs’e kalmıştı. Sultan 20 Eylül 1187’de Kudüs’ü kuşattı. Mi’rac mûcizesinin yıl dönümü olan 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Kudüs’ü fethetti. Sur şehri hariç Filistin’deki bütün kaleler bir yıl sonra tamamen Selâhaddin’in eline geçti. Ertesi yıl Trablus Kontluğu ve Antakya Prinkepsliği’ne karşı sefere çıkan Selâhaddin, Trablusşam’a ait birkaç kale ile Antakya Prinkepsliği topraklarının çoğunu ele geçirdi. Öte yandan Kudüs’ün ve çok sayıda kalenin düşmesi üzerine bütün Batı Avrupa ülkelerinin katıldığı yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Haçlılar 1189’da Akkâ’yı kuşattılar. Selâhaddin ile Haçlılar arasında Akkâ iki önünde yaşanan yakın süren şiddetli savaşlar yapıldı. Fransa Kralı Philippe Auguste, Alman İmparatoru Barbarossa, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard orduları ve güçleri ile gelip savaşa katıldılar. Akkâ 17 Cemâziyelâhir 587’de (12 Temmuz 1191) Haçlılar’ın eline geçti. Ancak Akkâ ile Yafa arasındaki sahil şeridini de ele geçiren Haçlılar’ın Kudüs’ü almak için yaptıkları girişimler Selâhaddin tarafından başarısızlığa uğratıldı. Nihayet 21 Şâban 588 (1 Eylül 1192) tarihinde iki taraf arasında üç yıl sekiz ay süreli barış antlaşması imzalandı. Bazı tarihilerin Akkâ ile Yafa arasındaki sahil şeritlerinin Haçlılar tarafından geri alınmasını Arslan Yürekli Richard’ın Selâhaddin’den daha üstün olması bağlaması doğru bir yaklaşım değildir. Richard kahraman bir kişiyle birlikte siyasal verilerin toplayıcı, iyi bir lider değildi; Yıllardır cephede olan Selâhaddin ise yorgun ve hastaydı; askerleri de yıpranmıştı. Haçlılar’ın bir arada kalması kadar başarılı olmanın asıl sebebi yedek parça desteği ve dinç kuvvetlerle savaşmalarıydı. Selâhaddin, Muvahhidler’den yardım istemişti, fakat yardım alamamıştı.

Selâhaddin, Haçlılar’la antlaşma izleri kısa bir süre sonra 27 Safer 589’da (4 Mart 1193) Dımaşk’ta vefat etti. Bu anda Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye ile Malatya ve Ahlat’a kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve Hemedan’a kadar Kuzey Irak’ta onun adına hutbe okunuyordu. Yerine büyükoğlu el-Melikü’l-Efdal Ali geçti. Selâhaddin’in bir siyasî birlik kur’an’ı kapsayan geniş bir alanı büyük bir devlet adamıdır. Bu siyasî birlik Eyyûbîler’in ardından Memlükler’le devam etmiş, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Kahire’yi ele geçirmesiyle son bulmuştur. Türkler Selâhaddin devrinde Mısır’da, Libya’da, Kuzey Sudan’da, Hicaz’da, Yemen’de olduğu gibi egemen olmuş, bu hakimiyet asırlarca devam etmiştir. Selâhaddin kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilatı kurmuş, Fâtımî hilâfetini yıkarak bölgede ideolojik parçalanmaya son veriyor. Onun ikinci büyük gücü Kudüs’ü ve Haçlılar’ın elinde olan birçok yeri kurtarmasıdır. Kudüs’ü geri almayı İslam dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almayı başardı.

İmar işlemleriyle detaylı bilgi Selâhaddin’in devrinde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, zâviye, cami, köprü, kale, hamam inşa edilmiştir. Bunların en önemlileri Kahire surları ile kalesi, Nil nehri üzerine yaptırdığı köprüler, Bahrü Yûsuf denilen kanallar, Akkâ ve Kudüs’ün tahkimi, Amr b. Âs Camii, Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ’nın tamiri, Kahire’deki Saîdüssuadâ (Salâhiyye) Hankahı ve Salâhî Hastahanesi’dir. Bu dönemde İslâm dünyasının her tarafından Eyyûbîler ülkesine akın eden âlimler ve masallar çok sayıda ilmî eser kaleme almıştır (geniş bilgi için bk. Şeşen, tür.yer.). Onun faaliyetlerinden sonra gelen devlet adamlarına örnek teşkil etmiş, Suriye ve Mısır İslam dünyasının önemli ilim merkezleri haline gelmiştir. Hicaz açılırken, özellikle Mekke ve Medine’ye önem veren Selâhaddin “hâdimü’l-Haremeyn” unvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur.

Dünya tarihinde haklı olarak bir tükenme kazanan ve örnek bir padişah olarak sunulan Selâhaddîn-i Eyyûbî, Türk-İslâm’ın en sık kahramanlarından biridir. Mehmed Âkif Ersoy onu “Şark’ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçisi Champdor “İslam’ın en saf kahramanı” diye nitelendirmiştir. Selâhaddin ittifakıyla birlikte olmaya devam edene göre dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetli bir kişiydi. Her konuda Nûreddin Mahmud Zengî’nin takipçisi, onun başlattığı parçaların parçaları olmuş, yeni bir devlet kurduğunu bile iddia etmemiştir. Müslümanlar onun şahsında ideal bir padişah, Haçlılar gerçek bir İslam’ın kahramanı görmüştür. Doğulu ve Batılı yazarların, yazarların eserlerinde kendisinden övgüyle söz edilmiştir. Sultanlığı döneminde aynı kişilerle çalışıyorlar, onların değerlerini yansıtıyorlar. Bunların başında veziri Kadî el-Fâzıl, kâtibi İmâdüddin el-İsfahânî gelir. Emîrlerinden hiçbiriyle bir ihtilafa düşmemiş, danışmanlarının görüşlerine devam edecekleri önemseyecektir. Danışmanlarından Üsâme b. Münkız onu Hulefâ-yi Râşidîn devrini yeniden canlandıran bir kişi olarak anar.

Tarihçilerin gösterdiğine göre Selâhaddin zamanını ya ilim ya cihad ya da devlet işleriyle geçti. Kur’an’ı ezberlemiş ve iyi bir eğitim görmüştüm. Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe biliyordu. Amelde Şâfiî, itikadda Eş’arî idi. Müneccimlere inanmazdı. Bahâeddin İbn Şeddâd tarih bilgisinin kuvvetli, kültürün geniş olduğunu, mecliste bulunanların başkalarından duymadıkları şeyleri ondan dinlemeni söyler (en-Nevâdirü’s-sul?âniyye, s. 34). Selâhaddin sözü ne temiz olursa olsun tutar, Affetmeyi severdi. İbn Cübeyr onun, “Af konusunda hata yapmak haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider gider” dediğini nakleder. Eman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmış, Haçlılar onun bu yönünü çok takdir etmişlerdir. Adaleti İbn Şeddâd ve İbn Cübeyr tarafından özellikle vurgulanmıştır. Aşırı derecede cömert olduğu, patlamasında özel bulanıklığından sadece 1 Mısır dinarıyla 36 veya 47 Nâsırî dirhemi çıktığı görüldü. İmâdüddin el-İsfahânî, Selâhaddin’in savaşa girdiği zaman kendi atını askerlerine verip başkasından istemek, herkesin onun atına bindiğini ve onun iyiliğini beklediğini, III. Haçlı Seferi sırasında askerlere 12.000 dağıttığını söyler (el-Fet?u’l-?ussî, s. 656). İbn Şeddâd ise herkesin hakkında iyi sözlerin söylenmesini istediğini ve ahde vefa gösterdiğini belirtir.

Selahaddin Eyyubi Gündem Yaşam Haberler