İncili: 20 senelik ticari hayatımı bırakarak hayallerimim peşinden koştum

İncili: 20 senelik ticari hayatımı bırakarak hayallerimim peşinden koştum
Yayınlama: 12.08.2023
2
A+
A-

Depremde harikalar yaratan bir idealist sivil toplumcu. Günlerce deprem bölgesinde kalan, ardımlar dağıtan, enkaz kaldıran bir vakıf bu günkü konuğum. Emrah İncili ve Gökyüzü Sanatsal İyilik Vakfını takdim ediyorum

Veli Sarıtoprak: Emrah İncili kimdir?

Emrah İncili: Üniversiteye kadar Konya’da okumuş ve yaşamış, daha sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü kazanmasıyla Ankara’ya yerleşmiş, 40 yaşında gerçekçi bir hayalperesttir. Aynı zamanda 8 yaşında bir kızın babası, Gökyüzü Sanatsal İyilik Vakfının kurucusuyum. Yaklaşık 20 yıl süreyle de Canlar Boru Firmasının iki ortağından biri olarak yöneticilik yaptım, sonrasında da ticari hayattan kurtularak hayallerimin peşine düşmeye başladım ve hâlen de devam ediyorum.

Veli Sarıtoprak: Gökyüzü Sanatsal İyilik Vakfı projesi nasıl ortaya çıktı ve neler yapıyor?

Emrah İncili: Aslında vakıf olarak değil ama gökyüzü, bir duygu olarak bir kavram olarak çocukluğumdan, gençliğimden itibaren yaşamaya başlamıştı. Hayatı anlamlı kılmak için ne yapmam gerektiği sorusu kafamı kurcalıyordu daha gençlik yıllarımdan itibaren. Dünyayı değiştiren insanlara, şairlere, komutanlara, kaşiflere, bilim adamlarına baktım ve tüm bu insanlar hayata bir iz bırakıp gidiyorlar. Hayallerin peşinde, ideallerin peşinde koştukları sürece gerçekten tatminkâr bir hayat yaşıyorlar. Acı ya da tatlı, mutlu ya da mutsuz değil mesele. Mesele, tatmin olduğun bir hayatı yaşamak. Bir yandan ölüm fikrinin, o hani ‘Bu hayatta bir şey yapmalıyım, bu zamanı iyi değerlendirmeliyim, faniyim, çekip gideceğim, bu hayatı en gerçek hâliyle, en anlamlı hâliyle nasıl yaşarım?’ diye aslında düşünürken, bugünkü gökyüzünün tohumlarını atmaya başlamışım bile o dönemde. Bu 15 yaşında bir duyguydu, 25 yaşında ben ticari hayatının içine girdiğimde, okul okurken daha ODTÜ’de iken ticaretin içine girmiştik, bu yavaş yavaş projelenmeye başladı yapabilirim diye düşündüm. 25 yaşlarında yani ticaretin kendisi bir hayat biçimi olamaz. Hayatın amacı para kazanmak, bu iş dünyasında büyük kariyerlere ulaşmak, kariyer sahibi olmak gerçekten bir amaç olamaz ancak ticaret ya da para hayatını idam ettirmeye yarayan konfor alanını sana sağlayan sadece bir araç. Hayatın özüne dair bize bir sır fısıldamıyor kulağımıza. Asıl hayatın amacını, kendi amacını keşfetmek için insanın kafa patlatması gerektiğini düşünüyorum. Ben de 25 yaşımda 15 yaşımdaki o duyguya sadık kaldım. 25 yaşımdayken aslında insanların kültür üzerinden bilinçlendirilmesi ve böylelikle toplumsal bilincin de yükselmesine katkı sağlayarak daha aydınlık Türkiye idealine katkı sağlanması gerektiğini ve bunu da bir sanat akademisi kurarak yetenekli çocukları, sanatçıları, sanatın her kolundan çocukları alıp yetiştirip aynı Avrupa’nın rönesans ve reform dönemindeki gibi, 1700’lü yıllarda sanatçıların, bilim adamlarının Batı modernizasyonuna sağladığı katkı gibi bu çocuklara yapılan yatırımlarla ülkenin gelişmesine katkı sağlarım diye düşündüm.

25 yaşımdaki o ‘sanat akademisi’ fikri, 35 yaşıma geldiğimde o proje vücut bulmaya başladı. Ben finansal altyapımla, zamanımla, hayatımla, her şeyimle artık o planladığım hayalleri somutlaştıracağım yıllara geldiğimde bu ‘sanat akademisi’ fikri vücut buldu ve ‘Sanatsal İyilik Vakfı’ diye geçiyor zaten. Gökyüzü Sanatsal İyilik Vakfında; ana düşüncelerden kopmadan, sanatı ana araç yapmak kaydı ile asıl amacımız iyilik yapmaktı. Vakfı kurarkenki amacımız, biraz evvel bahsettiğim gibi sanatsal, kültürel, sosyal bilgi ile normal vatandaşın arasındaki bariyerleri, özellikle ücret bariyerini kaldırmaktı. Bu vakfı kurarken sanat akademisi fikri 25 yaşımda daha romantik bir fikirdi, 35 yaşımda yalnızca çocukları yetiştireceğimiz, sanatçı yetiştireceğimiz bir akademiden ziyade; daha genel büyük kitlelere bilgiye yayabileceğimiz, büyük kitlelere farkındalıklar yaratabileceğimiz metotları ve araçları aradığımda bir vakıf üzerinden bunun yapılabileceği düşüncesi bende oluştu ve bu vesileyle kurduk vakfımızı. Burada neredeyse 4 yıl oldu vakıf kurulalı ve bu 4 yıllık süreçte biz yaklaşık 30 bin insana, çocuğa, gence, kadına, erkeğe herkese hizmet veren bir vakıf hâline geldik.

Vakfımız sadece Ankara’ya hizmet eden bir vakıftır fakat bir diğer yönümüzle de ülkemizdeki her doğal afete yardımda bulunmaktayız. Tam olarak 64 kişilik afet birimimiz bulunmakta ve bu birimle devamlı olarak gerekli tüm birimlerle koordineli şekilde eğitim almakta ve oluşabilecek her durumda ekibimiz ve kendi araçlarımızla yardımlara koşmaktayız. Örnek olarak geçen sene olan yangın ve sel felaketlerinde bölgeye en hızlı şekilde intikali sağlayıp hem insan gücümüzle hem de yardım paketlerimizle afetzedelerin yanında olduk ve olmaya da devam edeceğiz.

Bağışçılarımızın evlerindeki kullanmadıkları ve kullanıma hazır olan ev eşyalarını kendi araçlarımızla teslim alıyoruz, depolarımıza koyuyoruz ve devamında ihtiyacı olan ailelere bunları dağıtarak eksiklerini tamamlamaya gayret gösteriyoruz. Kurban bağışlarının yanı sıra gelen yardımlarla aldığımız gıdaları yerel yönetimlerden aldığımız bilgiler doğrultusunda doğru kişilere ulaştırmaya çalışıyoruz.

Aynı zamanda sokak canlarına her ay 2 ton mama yardımı yaparak onlara da desteklerimizi esirgemiyoruz. Bizlere başvuran dernek ya da bireysel gönüllülere dönüşümlü olarak bu yardımlarımızı sürdürmeye de devam edeceğiz.

Toplamda 500 gönüllümüzle ve 8 maaşlı çalışanımızla bu projelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Veli Sarıtoprak: Okurlarımıza ulaştırmak istediğiniz bir mesajınız var mıdır?

Emrah İncili: Özellikle şunu belirtmek isterim ki, ben bu hayattan ayrıldığımda kasamda para ile ayrılmamışsam demek ki dolu dolu yaşamışım demektir.

Ben 20 senelik ticari hayatımı bırakarak hayallerimim peşinden koşmaya başladım ve yaptıklarımdan dolayı da çok mutluyum.

Para ve mevkii bir yere kadar insanları tatmin eden ve sadece konfor alanlarını daha farklı kılan unsurlardan başka bir şey değildir, bu yazıyı okuyan herkese tavsiyem şudur ki; yaşlandıklarında bile hâlen iş yerindeki makam koltuklarında oturarak zaman geçiren, daha fazla para, ev, eşya alayım diye çabalayan bir hayat sürmek yerine dolu dolu yaşamayı seçen bir yaşam sürmeleri. Hepimiz faniyiz ve hayatı dolu dolu yaşamak hepimizin hakkı.

Veli Sarıtoprak: TÜSİAV ile tanışmanız nasıl oldu?

ANSEDER Başkanı Öztuna Norman tarafından ASTOP’un her yıl düzenlediği 5 Aralık tarihindeki Dünya Gönüllü STK’lar Günü’nde ‘Üstün Hizmet ve Başarı Beratı’na layık görüldük ve çok onurlandık, Devamında ise gerek TÜSİAV gerekse ANSEDER ile ortak projeler üretmek ve birbirimize destek olabilmek amacıyla TÜSİAV üyesi olduk, TÜSİAV Başkanı’mız Veli Sarıtoprak ile Gökyüzü Sanatsal İyilik Vakfı olarak birçok projede görev almayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.