Bu oyunda tek bir haklı yok

Donald Margulies’in yazdığı Özen Yula’nın yönettiği “Dostlarla Akşam Yemeği” geçtiğimiz günlerde House of Performance’ta perdesini açtı. Oyunda rol alan Özge Borak, Derya Artemel, Ümit Kantarcılar ve Ahmet Tansu Taşanlar’la bir araya geldik ve oyunun detaylarını konuştuk.

Bu oyunda tek bir haklı yok
Yayınlama: 22.05.2023
34
A+
A-

“Dostlarla Akşam Yemeği” oyununda rol almanızı sağlayan etken neydi?

Özge Borak: Özen’in (Yula) özenli muhabbetleriyle bir araya gelmiş olduk. Özen’i uzun yıllardır tanıyorum fakat bir iş başlığı altında bir araya gelmemiştik. Onunla çalışmak da istiyordum. Oyun metnini okuduktan sonra “neden olmasın” dedim. Kadroda kimlerin olduğunu öğrenince “ben bu işte varım” dedim.

Derya Artemel: Özen ile yıllardır tanışıklığım var. Ben de onunla çalışmayı çok isterdim. Özen oyunu yolladı. Okuduğumda gerçekten çok beğendim. Oyuncunun gözünde hemen canlanan bir hikaye. Ayrıca canlandırdığım rolü de çok sevdim. Beni heyecanlandırdı. O yüzden de oynamak istedim.

Ümit Kantarcılar: Oyunu bir gün içinde okudum. Kadroyu da öğrenince bu işte olmak istediğimi söyledim. Özen Yula çok iyi bir tiyatro adamı. Onunla beraber bir yol kat etmenin bana çok şey katacağını düşündüğüm için koşa koşa geldim ve bu kıymetli oyunun içerisinde yer aldım.

Ahmet Tansu Taşanlar: Arkadaşlarıma katılıyorum. Gerçekten hepsinin söylediği gibi her şey.

Önceden tanışıyor muydunuz?

Özge Borak: Tansu ile yıllar önce aynı projenin içerisinde yer almıştık. Onun dışında Derya ve Ümit ile ilk kez bir aradayız.

Ümit Kantarcılar: Biz de Tansu ile ortak arkadaşlarımızın olduğu ortamda bir araya gelmiştik.

DÖRT FARKLI KARAKTERDEN ORTAK BİR DİL OLUŞTURDUK

İlk prova nasıl geçti?

Ahmet Tansu Taşanlar: Aslında 4 farklı kişiyi bir araya getirip ortak bir dilde farklılıkları sevdi galiba Özen. Güzel bir dil oluşturdu aramızda.

Özge Borak: Biz de o ortak paydayı yakaladık. O bizi birleştiren nokta oldu. Farklılıkların içinde kendi bütünlüğümüzü oluşturduk.

Ortak noktada buluşabildik. Yine o farklılıklarımıza da sahip çıkarak yaptık bunu. Doğal olarak güzel bir ahenk oldu.

Oyunun hikayesinden kısaca bahseder misiniz?

Özge Borak: Kadın-erkek hikayesi… Birçok insanın başından geçme ihtimali olan olayları içeriyor. Herkesin kendinden bir şey bulabilme ihtimali var.

Derya Artemel: Aslında çok mutlu görünen iki Amerikan ailesi var. Fakat bu mutluluğun ardında ve bu kapalı kapılar ardında aslında her bireyin kendi yalnızlıkları ağır basıyor. Oyunun ilgi çekici olacağını düşünüyorum. Çünkü günümüzde yaşanan şeyler de bunlar.

Ümit Kantarcılar: Herkesin kendi yalnızlığı içerisinde ortak paydada buluştuğu; hayata, ilişkilere, kişinin kendisine dair bir hikaye.

Derya Artemel: Mutlu görünen 4 insanın ardında aslında birbirlerine söyleyemedikleri, kendilerine itiraf edemedikleri şeyler var. Bunlar yavaş yavaş açığa çıkıyor.

Ahmet Tansu Taşanlar: Evlilikler üzerine konuşurken “insanların acaba konfor alanlarından çıkamadıkları için mi evliliklerine devam ettikleri yoksa gerçekten toplumun onlara dayattığı mutluluğun anahtarı bu mu” sorularını sorduruyor.

Umarım seyircinin de sevip sorgulayacağı bir oyun olur. Mesela kimin haklı olduğuna dair bir şey söylemeden anlatıyoruz oyunu. Bu da benim hoşuma gidiyor. Herkes kendisine göre bir haklı çıkarabilir. Oyunda da tek bir haklı yok.

Özge Borak: Çünkü o haksızlık olduğunu düşüneceğin şeyin içinde bile haklı bulduğun taraflar oluyor. Hayatın içinde olan bir şey.

DOSTLUK AZ VE ÖZDÜR

Dost olan iki çiftin hikayesini işliyorsunuz. Peki sizin hayattaki dostluklarınız nasıldır? Az ve öz mü yoksa çok mu dostunuz vardır?

Özge Borak: Benim için ‘çok’ diye bir şey yoktur bu hayatta. Arkadaş vardır, yakın arkadaş vardır, dostlar vardır. Dostların sayısı da çok değildir insanın hayatında bence.

Ahmet Tansu Taşanlar: Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız olarak ayırabiliriz.

Derya Artemel: Mesleğimiz gereği de çok tanıdığımız, çalıştığımız arkadaşlarımız oluyor. Ama tabii dostluk deyince az ve özdür.

Ümit Kantarcılar: Bende tam tersi. Şanslı görüyorum kendimi. Çünkü çok fazla arkadaşım, çok fazla dostum var. Çok fazla görüştüğüm, güvendiğim, bana güvenen insan var. Ben paylaştıkça daha çoğaldığını düşünüyorum ve çok güzel insanlarla dostluk kuruyorum. İnşallah bu dostlarımın sayısı daha da artar.

HERKES ASLINDA MUTLULUĞUNUN PEŞİNDE

Bundan sonra hangi tarihlerde sahnede olacaksınız?

Derya Artemel: 24 Mayıs ve 31 Mayıs’ta da House of Performance’da oyunlarımız olacak.

Özge Borak: Sonra da turneye çıkacağız.

House of Performance’ın ilk oyunu “Dostlarla Akşam Yemeği”. Bu anlamda da ayrı bir heyecan olsa gerek sizin için…

Ahmet Tansu Taşanlar: İstanbul’a sahne kazandırılması başlı başına önemli bir olay. Her şeyiyle tamamlanan ve insanların gittiğinde bir sanat merkezine girdiği hissi yaşadığı salonlar sayı olarak çok az. Bu sahne seyirci için de çok güzel. Sahnenin ilk oyununda yer almak çok daha heyecanlı ve sorumluluk hissettiren bir şey.

Özge Borak: Bir kültür sanat merkezinin kurulmuş olması büyük bir kazanç bence. Bir oyuncunun öyle bir kapının içinden giriyor olması da başka, “Bizim salonumuz” demek duygusu başka…

Ümit Kantarcılar: Yeni bir tiyatronun oluşumunda ve ilk oyununda yer almak çok heyecanlandırıyor. Tiyatro bir kıta keşfetmek gibi. Oranın insanına temas etmek, onların sana temas etmesi çok kıymetli. Çünkü seyirciyle biz aslında meslektaşız. Çünkü biz olmazsak seyirci olmaz, seyirci olmazsa biz de olmayız. Yani beraber bir karşılıklı alışverişte bulunuyoruz. Başlı başına yepyeni bir konsept ve orada biz kıta keşfediyoruz. Bu buluşmalar çok heyecan verici.

Oyundan yola çıkarak sormak istiyorum; günümüz evliliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Tansu Taşanlar: Ben eşimle 13 yıldır birlikteyim ve 2 yıldır evliyiz. Bence bir dostluk, arkadaşlık olmadığı sürece evlilik de yürümüyor. Dışarıdan gördüğümüz evlilikleri eleştirirken içeride kurdukları dinamiği bilemeyiz.

Bazısı dışarıdan görünen o sürekli kavganın içerisinde mutludur. Kimisi ise o mıç mıç ilişkinin içinde mutludur. Günümüz evlilikleri diye bir genelleme dolayısıyla benim için çok zor bir şey. Ve kimse birbirini seviyor diye bir imza atmak zorunda kalmamalı. O dostluğu, arkadaşlığı nasıl sürdürmek istiyorsa öyle sürdürebilmeli.

Ümit Kantarcılar: Günün sonuna baktığında herkes mutluluk peşinde. Mutluluğun da bir evlilikten geçtiğini düşünmek insanları farklı bir yere sürüklüyor. Mutluluk bir durak değil, oraya gelince inilmiyor. Mutluluk yolculuktur. Mutluluğu yanlış tanımladığımız için her şeyin çok dejenere olduğunu düşünüyorum.

DÖRDÜMÜZÜN DE KARTVİZİTİNDE
ÖNCE TİYATROCU YAZIYOR
◊ Sizin için ilk sırada tiyatro mu vardır?
Özge Borak: 8 yaşında Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuğa başladım. Akabinde konservatuvar okudum ve sahnede olmaya devam ettim. Doğal olarak mesleğimi çok seviyorum. Yüz yüze oluşu ayrı bir his veriyor.
Ümit Kantarcılar: Bu 4 oyuncunun da kartvizitinde önce tiyatrocu yazıyor. Hepimizin tiyatrocu kimliğiyle buraya gelebilmesi başka bir avantaj. Ondan sonra dizi, sinema geliyor. Tiyatro ahlakı, disiplini başka bir şey.
Ahmet Tansu Taşanlar: Ben oyunculuğun mecrasının ne olduğuna çok takılmıyorum. İçinde olduğum projenin mutluluk verme hali de farklılaşıyor. Bazen çok kötü bir oyunda oynamak çok güzel bir sinema projesinden daha iyi olamayabiliyor. Ama güzel bir oyunda güzel bir ekiple yer aldığınızda tiyatro öne çıkıyor.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.